Bizim de yıllardır ifade ettiğimiz gibi yeni uygulamayla tarım ve hayvancılıkta yerli üretim desteklenirken, işletme büyüklüklerinin de gelişmiş ülkeler düzeyine yükseltilmesi hedefleniyor.

Proje ile tarım ve hayvancılık sektörlerine ne gibi yenilikler geliyor?

Proje kapsamında “hayvancılıkta yerli üretimi destekleme modeli”yle 25 şehirde “mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri” oluşturuluyor. Türkiye’deki toplam mera varlığının yüzde 52’sini, büyükbaş hayvan varlığının da yüzde 32’sini barındıran bu illerdeki meralar, hayvancılık yapmak isteyenlere “ıslah etmeleri şartıyla” kiraya verilecek. Böylece meraların atıl kalmaması sağlanacak.

Proje kapsamında 31 şehirde en az 500 baş “damızlık gebe düve üretim merkezleri” de hayata geçirilecek. Bu çerçevede, 4 ayını doldurmuş, tüm aşıları zamanında ve düzenli yapılmış buzağılara 750 lira destek verilecek, ahır ve ağıl yapımına yüzde 50, düve alımına ise yüzde 30 hibe sağlanacak.

Yine, Milli Tarım Projesi ile 22 ilde en az 500 baş kapasiteli “damızlık koç-teke üretim merkezleri” ile en az 250 baş kapasiteli “damızlık manda üretim merkezleri” kurulacak. 

Elbette ki, bu proje çok iddialı ve hayata geçirilmesiyle ülkemiz hayvancılığına önemli bir ivme kazandıracaktır. Herşeyden önce, popülist politikaların bir kenara bırakılması, işletmelerin ölçek büyüklüklerine asgari bir taban getirilmesi ve bunun doğal bir sonucu olarak verimin ve kalitenin yükseltilmesi, hayvancılığa bilimin girmesi sonucunu doğuracaktır.  

Bunların sadece üreticiler tarafında gerçekleştirilmesi şu aşamada zor görülmekle birlikte, devlet desteklerinin artması da, projeye verilen önemin diğer bir göstergesidir.

Herşeyden önce, bu merkezlerin yer alacağı illerin tamamında “ahır-ağıl yapımına”, “damızlık hayvana” ve “alet ekipman alımına” yüzde 50 hibe verilecek olması ilk aşamada önemlidir. Üreticilerin hayvan almak istediğinde  kredi kullanabilmeleri sağlamak,  hayvancılık yapmak isteyen vatandaşlar damızlık ihtiyaçlarını aracısız bu merkezlerden alabilecek olabilmeleri de gerçek anlamda önemli bir yeniliktir.

Projenin üretimi aşamasında da devreye girmesi,  “ette kesim standardı” ve “karkas sınıflandırması”na geçilecek olması bu amaçla yurdun belli bölgelerine karantin alanların oluşturulması da ari ırkların korunması açısında önem taşımaktadır.

Projeyle; bitkisel tarıma da getirilen yeniliklerin yanında daha önce uygulamaya konulan desteklemelerin güçlendirilmesi projenin hedeflerine verilen önemin bir göstergesidir. Havza bazlı, üretime dayalı destekleme modeliyle ülkemiz artık ürün planlamasına geçebilecektir.

Çiftçiler neyi, nerede ekerse ne kadar destek alacağını önceden bilecek, piyasalardaki fiyat dalgalanmaları en aza indirilerek, fiyat istikrarı sağlanacaktır.

Türkiye’deki 941 havzanın ürün deseni çıkarılırken, stratejik açıdan önem arz eden 19 ürünün daha verimli ve ekonomik olarak hangi havzalarda destekleneceği de belirlenmiştir.

Arpa, buğday ve yem bitkileri tüm havzalarda desteklenirken “her ürün her yerde değil bilimsel olarak tespit edilen bölgelerde” desteklenecektir.

Gübrede yüzde 18 olan KDV’yi kaldıran Hükümet, proje çerçevesinde çiftçinin mazot maliyetinin de yarısını karşılayacaktır.

Evet; Milli Tarım Projesiyle ülkemizde yeni bir ödem başlıyor. Gelişmiş ülkelerde örneklerini gördüğümüz uygulamalara ülkemizde de geçilecek olması gerçek tarım ve hayvancılığımıza umutla bakmamıza neden olmaktadır. Türkiye, projeyi iyi değerlendirirse, çok değil birkaç sene içinde önemli bir aşama kaydedecek, 10 yıl içinde de  tarımsal üretimde önemli bir ihracatçı ülke konumuna gelecektir.